bugün

entry'ler (42)

laik adaya oy vermek

laik adaya oy vermenin doğal bir sonucu laik olmayan adalardaki turist sayısının azalmasıdır. ayrıca laik adadaki inanç turizminin nasıl etkileneceği hesaba katılarak oy verilmelidir.

şeytan içimizdeyse kendimizi taşlamalı mıyız

dışarıdaki şeytanı taşlamak, içimizdeki şeytanı taşlamaya göre kolaydır. hatta dışarıdaki şeytan kolayca görülebildiği halde kendi içimizdeki şeytanı görmemiz zordur. diğer taraftan, kişi kendi içindeki şeytanı taşlamadan dışarıdaki şeytanı ne kadar taşlarsa taşlasın onu kovamaz. ancak, kendini aşmış ve basit duyguların esiri olmayan insanlar dışarıdaki şeytanı taşlamadan önce kendi içlerindeki şeytanı taşlarlar, böylece dışarıdaki şeytanı taşlayarak kovalamak mümkün hale gelir.

ben yatıyorum sözlük bir şey diyor musun

birbirimize yeni ısınmaya başlamıştık bu saatte nereye gidiyorsun.ama uykun varsa başka, uykulu uykulu olmaz tabi. iyi bir uyku çekip dingin kafayla gel de muhabbetin dibine vuralım diyorum, ben-sözlük ile sen-yazar arasında şöyle muhteşem bir sohbet olsun.

uzayda bir halt olmadığı gerçeği

gerçek olan bir şey varsa o da uzayda ne olduğunu hiçbir zaman tümüyle bilemeyeceğimiz. biz de uzaydayız ve bazı şeyleri biliyoruz. uzayla ilgili bilgimiz zamanla artacak, hatta şimdikinin milyonlarca katı bilgiye ulaşabileceğiz ama uzayın büyüklüğüne göre elde ettiğimiz bilginin çok fazla kıymeti olmayacak. asıl bilmemiz gereken, milyarlarca ışık yılı uzaklıkların bulunduğu evren karşısında bildiklerimizin ve bilebileceklerimizin ne kadar küçük olduğunu anlayabilmemizdir.

ekümenopolis

artık kır ile kent arasındaki ayrım kalktığı için yeryüzünün her tarafı kent haline gelmiştir.

yalan söylerken karşısındakini hafife alan insan

kendi söylediği yalana inandığı kişiyi değersizleştirerek onunla dalga modunda takılan kişi. muhatap olan kişinin yeteneğinde bir eksiklik olduğu söylenemez çünkü yalan ölçen aleti yok ki yalanı anlasın.

namaz kılıp allah diyorum paraları görelim

almanya'da hayat boyu çalışıp kazandıklarını biriktirenler cami çıkışlarında din-iman nutuklarından etkilenerek bu birikimlerini inançlı kardeşlerinin türkiye'deki şirketlerinde değerlendirmelerine ikna olmuşlardır. birkaç yıl sonra paralarını yatırdıkları bu holdingler ve şirketler iflas bayrağı çekmiş tüm birikimleri yok olmuştur.

bazen hayat dursun istersin

hayatın en güzel durumlarını yaşarken bu an hiç bitmesin istersin, ama nafile zaman daha hızlı akıp gider bu anlarda.

üstada sorular

gerçekten üstad olduğu konusunda en küçük şüphe duyulmayacak kişiye sorulacak soru ona yakışacak türden olmalıdır. bu nedenle en öncelikli olarak üstada ne sorulmalı diye düşünülmelidir. her şeyden önce üstad çok spesifik alanalrda değil de temel alanlarda, herkesin ilgi duyduğu ve ihtiyacı olan alanlarda sorulara cevap vermelidir. mesela kentin trafiği nasıl çözülmelidir gibi bir soru üstadın ne düşündüğünü merak ederek ondan cevap almamaızı gerektirecek bir soru değildir. yine gelir adaletsizliğinin nasıl giderileceğiyle ilgili üstaddan somut öneriler istemek çok yerinde bir tutum değildir.

üstadan tüm bu spesifik konuların nasıl anlaşılması gerektiğini de içeren cevaplar elbette alınmalıdır. ama bu cevabı elde edecek sorular çok genel, temel ve gerekli sorular olmalıdır. tüm insanlığı ilgilendiren sorular olmalıdır. zamanla önemi kaybolacak sorular olmamalıdır. üstaddan, gece yürürken haksız yere saldıranlara karşı nasıl bir bakış açısı ve uygulamalı teknikle hareket edileceğine dair yaklaşım ve bilgi istemek onun zamanını boşa harcamadan başka bir sonuca yol açmaz. öyle genel ve temel sorular sorulmalıdır ki bu tür spesifik konular da verilen cevaplarla ışıtılabilmeli, genel bakış açısından özel durumlar aydınaltılabilmeli ve anlaşılabilmelidir.

kim olursak olalım ilk sırada yer alacak soru, en önemli ve en gerekli soru olmalıdır. ondan sonra sırasıyla daha önemli sorular gelmelidir.

önem sırasına göre aklımıza gelecek soruları sıralayalım.

hayatın anlamı nedir? üstad olan kişi bu en önemli konuda hepimize yol göstermelidir. bize göstereceği bir yol yoksa onu da açık açık belirtmelidir. bu soruya üstaddan cevap beklemeyeceksek üstadın üstadlığı kalmaz. o nedenle mutlaka bu konudaki görüşü, düşüncesi, açıklaması, kuşkuları, soruları, inançları önemli kabul edilmelidir.

bu soruyla ilişkili olarak dinler, gelenekler, inançlar insana ne kadar yol gösterebilir?

hayatın gerçekten de bir anlamı yok mudur?

hayatın anlamı yoksa üstadlığının bir anlamı var mıdır?

hakikat diye bir şey var mıdır?

hakikat diye bir şey varsa insan hakikate ulaşabilir mi?

hakikati kim bilmektedir?

hakikat niçin çok açıkça anlaşılan bir şey değildir?

insan hakikate, inanarak mı ulaşabilir yoksa düşünerek mi?

hakikate ulaşılamazsa insan ne halt yapacaktır?

bu dünyada erdemli yaşamanın biçimleri nelerdir? üstad olan kişi mutlaka derin bir hayat anlayışına sahip olduğu için yaşamanın erdemini en iyi bilecek kişi odur. ama eğer yaşamanın erdemi olmadığını söylerse de can kulağıyla dinlemekten imtina edilmemelidir.

erdem diye bir şey var mıdır?

erdem diye bir şey yoksa üstadlığı bir erdem içermeyeceğinden bize verebileceği nedir.

erdemli olanın erdemli olmayandan tartışmasız bir üstünlüğü var mıdır?

neleri öğrenmeliyiz ve neleri öğrenmemeliyiz? üstad kişi bilginin doruklarına ulaşan kişi olduğu için bilinmesi gereken ve gerekmeyen konularda hepimize yol gösterecektir. belki de öğrendiklerimizin büyük bir kısmını öğrenmemizde bir yarar yoktur. işte bunu anlayabilmemizin yolu üstadın bu konudaki düşüncelerini açmasını sağlamak ve kendisinin üstadlaşmasına neden olan öğrenme yolunun ne olduğu konusunu anlamamızdır.

o kadar bilim, sanat ve felsefeden, kültürden, inançtan okuma açısından nasıl seçim yapmalıyız? birini diğerine tercih ettiğimizde bu tercihin kriterleri neler olmalıdır?

üstada daha sonra daha az önemli olan ancak, bizim için yol gösterici niteliğinden kuşku duymayacağımız başka sorular sormalıyız.

bugüne kadar gelmiş geçmiş en önemli ve düşüncelerini okuyup anlamamız gereken düşünürler, yazarlar veya sanatçılar kimdir?
mümkünse üstadan ilk 10'unu söylemesini istemekte yarar vardır.

bugüne kadar yazılmış, çizilmiş, üretilmiş en önemli yapıt hangisi veya hangileri olmuştur? mümkünse ilk 10'unu üstaddan öğrenmek gerekir.

insan niçin insanı öldürmektedir, niçin bu kadar vahşidir?

insan nasıl bu kadar vahşileşerek insana işkence yapmakta, onu katletmektedir?

insanların birbirlerini kitleler halinde katletmeleri ilk zamanlardan beri bir ilerleme göstermediklerinin kanıtı değil midir?

insanların birbirlerini kitleler halinde katletmeleri, onların diğer hayvanlardan daha aşağılık, daha niteliksiz, daha az gelişmiş olduklarının kanıtı değili midir?

insanlar arasında gereksiz eşitsizlikler niçin vardır?

cinsiyet, yaşanılan coğrafya, iklim gibi doğal eşitsizlikleri anlayabiliriz ama insanlar arasında niçin katlanılamaz ve kabul edilemez eşitsizlikler bulunmaktadır?

insan niçin insandan üstün durumdadır?

otorite gerekli midir? toplumda otorite olmadan düzeni sağlamak mümkün müdür, mümkün değil midir?

insanın dargörüşlülüğünü sona erdirecek ve insanların huzur ve barış içinde kardeşçe yaşamalarını sağlayacak olan sitem var mıdır?

demokrasi en iyi sistemdir diye oy verildiği halde iktidar olan yüzde 50, diğer yüzde elliyi niçin ezmekte, onlara baskı uygulamakta, onlara haksızlık yapmaktadır?

hakikate ulaşmanın yolu da demokrasi midir?

hiçbir zaman yüzde 50 oya ulaşamayacak az sayıda insanın hakkı ve özgürlüğü nasıl sağlanacaktır?

öyle demokrasi teorilerinin dediği gibi azınlığın hakları ve özgürlükleri anayasa denilen gerçekten çok bir efsaneye benzeyen bir şeyle mi sağlanacaktır?

hakları ve özgürlükleri yaşayabilme imkanına sahi olma açısından kimin güçlü kimin zayıf olduğunun bir önemi yok mudur?

hukuk kurallarını güçlüler mi belirlemektedir? öyleyse hukukun bir anlamı var mıdır?

güçlü olan haksız olduğunda ona karşı hukuk müeyyideleri nasıl uygulanacaktır?

hukukun adil hükümlerini uygulamak için de güçlü olmak gerektiğine göre güçsüzlerin hakkı nasıl korunacaktır?

hukukun üstünlüğü söylemi bir aldatmaca değil midir? öyleyse hukuku kesin olarak iktidar mı belirlemektedir?

son soru da üstadın en önemli soru olarak neyi gördüğü hakkında olmalıdır. üstaddan aynı zamanda önemli gördüğü sorusuna cevap vermesi istenmelidir.

yani özet olarak üstad kafamıza takılan konularda bize yol göstermeli bize net cevaplar sunmalıdır. bunları yapmadığı taktirde üstadlığının bağlayıcı bir tarafı kalmaz.

bu sorulara cevap verdiği zaman insanların çoğu onu üstad olarak görmese bile bu durum önemli bir sorun yaratmaz.

sonuç olarak bir kişi üstad olarak biliniyorsa tüm bu sorulara cevap vermediği taktirde üstadlığı tartışma götürür.

insanın başına sınavda gelebilecek en kötü şey

insanın borborigmus'a yakalanması. yüksek sesli bir mide gurultusuysa sınava giren kişinin hem kendisine hem de salondakilere ilham gelmesini engeleyecektir.

mustafa kemal atatürk

demokrasiyi ve özgürlüğü türkiye'nin önüne koyan, toplumun bu yola girmesi için süreci başlatan, sonrasına ise "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyerek karışmayan, kendisini halkla bütünleştirmiş olan gerçek anlamda bir liderdir. bazı kimseler onu eleştirirken sapla samanı birbirine karıştırmaktadırlar, hatta eleştiriler o dereceye varmaktadır ki cep telefonunu icat etmediği için suçlanmaktadır. bu gibi kafa karıştırıcı ama aslı astarı olmayan eleştirileri bir kenara koyarsak bugüne kadar tarihimizin gördüğü en büyük hak ve özgürlük savaşçısıdır.

kerkük için susup gazze için coşan güruh

vicdanının terazisi bozulmuş olan kimlerin oluşturduğu güruhtur. zalimlere karşı olduklarını iddia ederler ama insanların kafaları gövdelerinden koparılırken bunu zalimlik olarak görmezler. okudukları bildikler tek şey antisemitizmdir. ayrıca gazze için kıyamet koparanların sivasta diri diri yakılanlar için kafalarını bile çevirmedikleri yaygın bir gözlemdir.

attila ilhan

doğu-batı sentezini şiirlerinde yansıtan, derin bir tarih ve kültür bilgisiyle türkiye'de düşünce geleneğini zenginleştiren edebiyatçı. türkiye'de kitapla arasında bir samimiyet olan herkesin üzerinde emeği olan seçkin kişilik.

bir fotoğrafı ortalama 223 beğeni alan kız

bir fotoğrafa bu kadar beğeni almasında şaşılacak bir şey olmayabilirdi, ama ortalamanın böyle olması şaşırtıcı, aynı zamanda toplumda erkeklerin cinsel arzularında ortalama bir doymamışlığı ifade ediyor.

bağış kuran ile değil rte ile dalga geçseydi

karşılaşacağı tepki çok daha büyük olurdu. çok açık bir şekilde özür dilese de kendisini hem toplum hem de lider asla affetmezdi.

himmet hülür

görüşlerini ve yorumlarını merakla öğrenmek istediğim hocamdır. derslerini alan öğrenciler kadar almayanların da izlediği hocadır. k. marx, m. weber, frankfurt okulu ve postyapısalcı düşünürler özellikle m. foucault konusundaki dersleri efsaneleşmiştir. gerek derslerdeki gerekse ders dışındaki tutumuyla akademiye bambaşka bir quality ve aura kattığı bilinmektedir. himmet hocanın, weber’in protestanlık ve kapitalizm arasında kurduğu bağlantıyı, sosyolojinin merkezine yerleştirdiği ve daha da ileri taşıdığı görülmektedir. onun sekülerleşmeyi tartışma ve yorumlaması egemen yaklaşımlardan farklıdır. mesela çağımızda inançsızlığın ve nihilizmin dinin zayıflamasının bir sonucu olmadığını, dinin kendi içinden ortaya çıktığını ileri sürmektedir.

himmet hocanın derslerinin dışında çeşitli yayınlarında bu görüşlerini yazdığını da görmekteyiz; örneğin başka bir hocayla birlikte yazdıkları ve din sosyolojisi alanına çığı açan bir katkısı olan “sosyo-politik tutumlar ve din: konya araştırması” adlı kitapta (s. 96-97) şunlar ifade edilmektedir: “ancak aile yaşamı da gerek teknik nesneler, gerekse bunlara koşut gelişen bir bilinçle şekillenmesi nedeniyle ekonomik işletmelerden daha çok kutsanmış değildir. dayanıklı tüketim malları, gündelik aile tüketiminin ince muhasebesi, evin iç mekanının informal ilişkilerin işlevselliğine uygun düzenlenmesi, bilimsel çocuk bakımının ve her yaşa uygun yiyecek ve perhizlerin öneminin artması, çiçeklerin güneş ve su ihtiyacının bilimsel kılavuzlarla izlenmesi gibi çoğu ev alanlarında, ölçülebilir, planlanabilir, bozulup yapılabilir olanın, “dünyada olup bitenler”in yani kamusal alanda baskın olan anlamların dışında bir anlam kaynağı ile karşılaşmayız. kamusal ve özel alanın aynı anlamlar temelinde buluşması özellikle kitle iletişim araçlarının ev içerisinde ritüel bir etkinlik kazanmasıyla pekişmektedir. kısaca, eve bir kutsiyet atfeden ve kutsallığı orada mevzilendiren yaklaşım, evin rasyonelleşmiş yaşama bir hazırlık alanı olduğunu gerektiği kadar dikkate almamaktadır.”

aynı kitapta (103-105) sekülerleşmenin bir dayatma değil, “çağdaşlaşma sürecinin doğal bir uzantısı” olduğu çok çarpıcı bir biçimde açıklanmaktadır. “dinsel ideoloji, tarih, bugün ve gelecekle ilgili bir yeniden inşa etkinliğinin parçasıdır. bu anlamda dini dava herhangi bir dünyevi davadan ayrı bir özsellikten yoksundur. dinsel referans kaynakları belirli bir iktidar talebini karşılayacak bir meta imgesi üretmek üzere yeniden yorumlamaya tabi tutulmakta, gerçekte bu yeni yorumlar asıl kaynak yerine geçmekte ve farklılaşmalar bu doğrultuda ortaya çıkmaktadır. aslında bütün sorun, temel kaynağın ne olduğunda, temel kaynağa hangi yorumla ulaşılacağı sorununda düğümlenmektedir. diğer taraftan kaynağın ne olduğu sorunu, ona hangi yorumla ulaşılacağı sorunundan bağımsız değildir. başka bir ifadeyle kaynağa hangi yorumla ulaşılacağı kaynağın ne olduğunu da belirlemektedir. temel kaynağın veya metnin farklı okunmaları arasındaki ayrımlar yalnızca temel kaynağa gelenekler aracılığıyla ulaşma ile bu geleneklerin tarihselliği iddia edilerek onun saf bir dini akıl yoluyla anlaşılabileceği ve yaşanabileceği konumları arasında değildir. her bir gelenekçi ve akılcı yaklaşımın da diğerleriyle neredeyse ortak bir dil kullanmasından doğan bir ayrımdır. farklılaşma ve çoğaltılma kendi başına bir dünyevileştirme işlevi görmektedir. bu durum geleneksel toplumda farklı mezheplerin ve geleneklerin yarattığı görececi etkiden çok daha büyüktür. çünkü bu kez ortak algılama oldukça zayıflamış, birbirleriyle aynı dili kullanmadığını görebileceğimiz konumların sayısı çokça artmıştır. üstelik bu kullanımlar enformasyon akışı sürecinin sürekli çoğalan olanaklarıyla düzenlenmektedir. bu kez kaynağın enformasyon akışı içindeki gösterim mekanı kaynağın ne olduğundan daha fazla önemli hale gelmiştir. dini inanç ve pratiklerin çoğalması o düzeye varıyor ki artık dinin neyi istediği daha az kesinlikle, daha çok dil oyunları ve şemalarına başvurularak sergilenebiliyor. daha da önemlisi, kaynağa olan inanç ortak olduğu halde kaynağın ne dediği üzerinde bir fikir birliği hemen hemen olanaksızlaşıyor. bu açıdan düşündüğümüzde inançlar ve ibadetler de kitle iletişim süreçlerinde diğer mesajların girdiği süreçlere girerek alıcıya ulaşmakta, alıcılar da diğer mesajlara gösterdikleri/göstermedikleri tepkilerle bunlara muhatap olmaktadır. kitlesel çoğaltım gereği fikir birliği hep fikir ayrımlarının altyapısını oluşturmaktadır. zaten her ayrım ya da birlik yalnızca birbiriyle iletişimsel bir süreklilik kadar süreksizlikler de içeren dijitalleşmiş anların hücresel olarak doldurulmasıdır. enformasyon düzeneği sürekli doldurulup boşaltılan “hakikat” imajlarıyla biçimlenmekte, “kutsal”ı sözel ve/veya görsel bir veri olarak yeniden üretmektedir. dijital göstergeler enformasyon mekanlarındaki kendi sirkülasyonlarının dışında bir “olgu”yu temsil etmekten uzaklaşmakta, enformatik gerçekliğin yapısı dini sürekli olarak geleneksel toplumun onda hem bulduğu hem de ona atfettiği “dokunulmaz” ruhundan sıyırmaktadır. bu anlamda hakikatin veya kutsalın çoklaşması, öznelciliğin önü alınamaz yükselişi nedeniyle özsel bakış açılarının önem kazanmasıyla, kuramsal konumların hakiki farklılıkların ifadesi olarak çoklaşmasının değil sürekli üretim ve tüketim mekanizmasının bir boyutu olarak ortaya çıkmaktadır.”

uğrunda ölünecek şeyler

kimi zaman başkalarının dolduruşuna gelerek yüceltilen şeylerdir. böyle bir durum gerçekleştiğinde birilerini bu şekilde ölüme gönderenlerin kendileri zevk sefa içinde yaşamayı sürdürürler, kendileri birşeyler uğruna hiç de ölüme gitmezler.

sosyal medyada çay edebiyatı yapan tip

çayın edebiyatını yapmakla çayın aynı görevi yerine getirdiğini düşünüyorsa kafasında mekan karmaşası yaşayan tiptir. bu tipin kafasında gerçekle onun tasviri iç içe geçmiştir, ayırt etme sorunu yaşamaktadır. çayın sadece edebiyatını yapıyor ama onu çay gerçekliğiyle karıştırmıyorsa bir ayırt etme sorunu yok demektir.

hoşlanılan kızın yanında karizmayı çizdirmek

sağlıksız bir kişilikte ortaya çıktığında etkili olur. sağlıklı bir kişi ise başkalarının karizmasını çizmesiyle hoşlandığı kıza karşı bir mahcupluk duymaz.

günde 5 film izlemek

bir insan günde 5 kısa film izleyebilir ancak. işi, film eleştirmenliği olan bir kişi ise çok ender de olsa izleyebilir. başka işleri yapanlar nasıl aynı işleri gün boyu yapıyorsa günde 5 film izleyen kişi de gün boyu film izleyerek bu sayıya ulaşabilir.